Serap Şule KALIN

#gücünüfarket


Biz durduğumuzda…

Çokça düşünüp azca konuşmaya çark eden zamanımızın ibriğinden damla damla gönlümüze dökülen bir şelaleydi izlediğimiz geçit töreni. Bir şey yaşamıyor gibi gözükürken asrın ve dahi bilmem kaç nesil öncemizin dahi altı kitaplarca dolacak bilinmezlikte bir serüvendi yaşadığımız. Koca koca duvarların arasına kapanan günlerimiz, güneşimiz, bugünümüz ve yarınlarımız. Yarının muştusunu aradığımız ve ayarladığımız bugünümüzden ne yansıyordu ki gelecekte ne yaşayacağız diye düşünme silsilesinden, anlamsızlıkların altında koskoca bir anlam bulmaktı karşılaştığımız.

“Dur , bekle, yavaşla ve önüne bak” demenin hiç sıraya girmediği bir hızın arasında kaybolmaya kavl etmiş aile bağları, karakter savrulmaları, yürek sızıları ve serzenişleri birer birer ses vermeye başladı biz durduğumuzda.

Biz durduğumuzda evimizin penceresinden bakınca yolların aksinin değiştiğini, yolların kenarlarına çizilmiş bir sanat eserini gördü bu gözler. Saçlarımızın ağarmaya başladığını, evdeki halının eskidiğini, çatal bıçak takımlarımızın artık takım olma iddiası taşımadığını, aylardır hatta yıllardır güzel bir şarkı dinlemek için telefonumuzun bilmem ne isimli uygulamasını kullanmadığımızı, duygularımızın duygu olmaktan çıkıp komut halini de aldığını gördük biz durduğumuzda. Biz durduğumuzda her sabah belli saatlerde sokakların süpürüldüğünü, hava durumunun insanın haleti ruhiyesi ile çok da alakası olmadığını, günleri sıraya dizmenin yapacaklarımızın sıralamasını pek de değiştirmediğini gördük. Öyle insana dair ,öyle güzel şeyler gördük ki durduğumuzda, arada bir durmamız gerektiğini bile bile durmadığımız günlere kahır ettik.

Durduğumuzda annemize, babamıza, eşimize, dostumuza ne kadar da az sarıldığımızı , sarılamadığımızda anladık. Sarılamıyoruz diye serzenişlerde bulunurken utandık da kendimizden biz durduğumuzda. Odanın duvarlarının sarının dışında bambaşka bir renge büründüğünü, ev denilen kutlu mekanın evden çok hayatı anlattığını da durduğumuzda anladık.

Meğer ne çok bilinmeyenler var imiş ömrümüzde. Ne çok kalıplara sığdırdığımız güzellikler var imiş her gün bize eşlik eden. Durduğumuzda anladık ki ortasında da kalmışız yalnızlıkların. Paylaştığımız yalnızca metrekarelerine ya da güzelliğine meftun olduğumuz evimizin soğuk duvarları imiş. Her sabah evden çıkarken alelacele dilediğimiz iyi günler sözcükleri ne kadar da kıymetli imiş. Evladımızı okula gönderirken Allah’a emanet etmek ne kadar da önemliymiş. Annemizi, babamızı hayatın mutat işleri sırasında muhatap ettiğimiz ihmalimiz ne kadar da hoyratça ve hodbinceymiş. Olumlu ya da olumsuz hissettiğimiz ya da hiç hissedemediğimiz onca duygu ne kadar da belirginleşti biz durduğumuzda.

Havanın içerisindeki nefes hakkımız “kafes” lerin, “maske”lerin içerisine canımızı hapsettiğimizde anlamını hissettirdi biz durduğumuzda. Canımızın, cananımızdan öte olma ihtimali olsa da, muhtaçlığımızın ve acziyetimizin merkezinde aslında her koyunun kendi bacağından asılmadığı gerçeğini de yaşadık. İhtimallerin arasında, mümkünlerin ortasında, olabileceklerin “korkusuyla” korkusuz bir yalnızlıkla kaldık biz durduğumuzda.

“Yanındayım” demenin ne kadar kıymetli olduğunu, pencereden dışarıya kafamızı uzatıp da uçsuz bucaksız gökkubenin altında da olsak paylaştımız birkaç şeyin varlığına da şükrettik biz durduğumuzda.

Şükürlerimizin seyri de değişti biz durduğumuzda.

Her gün canımızı yakan ölümlerin, hastalıkların ne kadar da herkese eşit, ne kadar da herkese aynı mesafede olduğunu ve adaletin Rab tarafından tüm insanlara ne kadar da eşit dağıtıldığını bir kez daha anladık.

Durunca öyle bir devam etti ki hayatımız, devam eden hayatın durmuş olan eski hayattan çok daha anlamlı, çok daha maneviyatlı olduğunu da anladık.

Biz durduğumuzda acımasızca bizi içerisine çeken hayat keşmekeşine mola verdik. Durduğumuzda yürümeye, koşmaya başladık gerçeklere, maneviyata ve değişime.

Belki de epeydir içerisinde tefekküre çıkmadığımız bir Hak kelamına emanet ettik bugün ve yarınlarımızı. Kaygılarımızı imanın kalesine asıp da, yeisi çukurlaşan ve başkalaşan taraflarımıza yolladık. İman tazeledik biz durduğumuzda, durduğumuzda olanı olmayanı anlamak ve anlamlandırmak için değişen dünyayı.

Velhasılı kelam durduğumuzda insan olduğumuzu hatırladık.

Gelişimizi, gidişimizi, toprağı, suyu, topraktan gelip de toprağa gitmesi gereken varlığımızı, varlığımızın yokluğunu, hiçliği, hiçsizliği, hiçbir şey olmadığımızı…

İmtihanımızı hatırladık biz durduğumuzda, karanlıklarımızın özümüzde aydınlığa çıkacağını, hakikatimizin maneviyatımızla çağlayacağını, yorulan gönlümüzü yine gönlümüzle muhabbet ve tefekkür ile aşacağımızı anladık biz durduğumuzda.

Fıtrat hep ve her daim yolunu bulur.

“Dayan milletim, geceyi gördük, güneşi de göreceğiz” bilgeliğinde bize düşen dil, akıl ve yürek ile her sabah yeniden dirilen hayatın şulelerini kucaklamak.

Anladık ve anlamlandırdık, biz durduğumuzda…



Yorum bırakın

Serap Şule Yavuz KALIN, 1981,Kayseri.
Erciyes Üniversitesi Çin Dili ve Edebiyatı, Beijing Language and Culture University Chinese Language, Erciyes Üniversitesi Kültürel Çalışmalar Yüksek Lisans, Dil Bilimci, Çince,İngilizce Yeminli Tercüman, Siyasetçi, Yazar.Evli, 1 çocuk annesi.

Newsletter